Üst Yönetim Nedir?
Piramidin en üst seviyesine üst yönetim denilmektedir. İçinde bazı organları ve üst yönetim yapılarını barındırır. Yönetim kurulu, başkan, başkan yardımcısı ve CEO, üst düzey yöneticilere örnektir. Bu yöneticiler tüm organizasyonu kontrol etmekten ve denetlemekten sorumludur. Hedefler, stratejik planlar, şirket politikaları geliştirir ve işin yönüne ilişkin kararlar alırlar. Ek olarak, üst düzey yöneticiler dış kaynakların seferber edilmesinde önemli bir rol oynarlar.
Kurumsal yönetim, bir kurumun/şirketin/işletmenin sürdürülebilir bir yapıda, menfaat sahiplerinin hem çıkarlarını gözetici, hem de birbirine karşı sürdürülebilir bir denge oluşturucu yapı ve mekanizmalarını kuran ve işleten işletme ilkelerinin bütününe verilen isimdir.
Kurumlarda Üst yönetim Denilince Hangi Yapıların Akla Gelmesi Gerekmektedir?
Şirketlerde üst yönetim denilince genelde şirketin en üst organının genel kurul olduğu anlaşılır. Sonra sırasıyla; yönetim kurulu, komiteler, icra kurulu, genel müdürlük/icra kurulu başkanı/CEO/murahhas aza, C seviye(bir departmanın en sorumlu kişisi)/genel müdür yardımcılığı/direktör gelmektedir.
Herkes için geçerli tek bir reçete yoktur. Eğer tek bir doğru olsaydı, bu doğru çoktan yayılmış olurdu ve her şirketin mükemmel bir üst yapısı olurdu. Herkese kişiselleştirilmiş “ilaçlar” geliştirmelidir. Albert Solino Danışmanlık da üst yönetimlerin, kendilerini tedavi etmeleri için her bir şirkete özgü kişiselleştirilmiş ilaç geliştirmektedir.
OECD başta olmak üzere ekonomi alanındaki profesyoneller şirketlere kişiselleştirilmiş ilacı bulma yolunda şirketlere rehberlik olması amacıyla bir doküman hazırladı. Bağlayıcı olmayan bir anayasa gerçekleştirmiştir. Bu anayasa, OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri kitabı olarak adlandırılmaktadır. SPK(Sermaye Piyasası Kurulu), geçtiğimiz yıllarda yapılan çalışmalarla OECD Kurumsal Yönetim İlkeleri’ni Türkçeleştirdi ve Türkiye’ye özgü konuları da işin içine dâhil etti. Türkiye’nin yerli ve milli bir kurumsal yönetim ilkeleri el kitabını oluşturdu. El kitabı hem bir rehber, hem de zorunluluktur. Örneğin; SPK halka açık olan şirketleri regüle eden bir kurum veya halka açık olmasa da belli bir büyüklük üzerinde mevzuatlarınca halktan para toplayan çeşitli kuruluşlar da SPK’ya dâhil olduğu için otomatikman kurumsal yönetim ilkeleri kitabına da tabi duruma geliyorlar. Kurumsal yönetim ilkelerine uyumluluk kavramı bazı şirketler için bir zorunluluk, çoğu şirket için de bir tavsiye ve el kitabı niteliğindedir.
Kurumsal yönetim, kritik kavramları ön plana çıkarır;
Menfaat sahipleri: Şirketten resmi anlamda menfaat uman hissedarlar, ortaklar, tedarikçiler, müşteriler, yönetim kurulu üyeleri, hissedar olan kurul üyeleri ve bağımsız kurul üyeleri vardır. Farklı menfaatlerin olduğu yerde çıkar çatışması yaşanması çok olasıdır. Örneğin; bir aile şirketi var ve bu şirkette 2 hissedar bulunuyor. İki kardeş ortaktır. Çocukları vardır. Hepsinin menfaati ve çıkarları farklıdır. Farklılaşma olduğu anda şirkette kurumsal yönetim hâkim değilse ciddi manada sürtüşmeler meydana gelebilmektedir. Sürtüşmeler, faciaya yol açabilecek sorunlara yol açabilmektedir çünkü ortaklık kavramı zedelenir. Günümüzde şirketler, kâr edildiği halde parçalanıp yok olabilmektedir ve kurumsal yönetim ve ilkeleri bu konuda devreye girmektedir. Eğer şirketler;
- Menfaat sahiplerinin haklarını koruyan ve birbirine karşı dengeleyen mekanizmalar oluşturulabilirse,
- Şeffaflığı ve adil yönetimi sağlayabilirse,
- Şirketin sürdürülebilir şekilde değer yaratmasını sağlayabilirse ve
- Verimlilik yaratacak konulara odaklanabilirse kurumsal yönetim gerçekleşmiş olur.
Üst Yönetim Yapılarında Kurumsal Yönetim İlkeleri Nelerdir? Uygularken Ne Gibi Zorluklarla Karşılaşılmaktadır?
Kurumsal yönetim ilkeleri 4 temel başlıktan oluşmaktadır;
-
- Adillik: İşletme bünyesinde bir iş gerçekleştirilirken adaletli davranmak gerekir. Şirketler adil olmak zorundadır. Adalet bir işi hakkıyla yapabilmek demektir. Bir iş hakkıyla yapılmazsa adaletten de şaşılmış olur. Kurumsal yönetimin temelinde adil yönetimi sağlamak gelmektedir. Adil davranmak istenildiğinde bazen çıkara aykırı düşebilirler. Örneğin; bir aile şirketi var ve hissedar olan bir aile üyesi şirkette düzgün bir çalışma sergilemiyor. İşin başında olan çalışanla aynı veya daha yüksek bir maaş almak istiyor. Kurumsal yönetimin şirketimizde hüküm sürmesi isteniliyorsa adillik kavramı devreye alınmalıdır. Aile şirketi anayasası çalışmaları yaparak şirketin kurumsal yönetim ve aile ilişkileri yapılarında hangi şartlarda, neyin, ne zaman, hangi koşullarda elde edilebileceği hem aile üyeleri için hem de şirketteki üst yönetim ve profesyoneller için belirlenmesi gerekir. Bazen bir işi kaybetmemek için aynı profil ve başarı seviyesinde olmasına rağmen kişiye zam yapılabiliyor fakat aynı işi yapan başka bir çalışan istekte bulunmadığı için zam yapılmıyor ve maaşı aynı seviyede kalıyor. Bu noktada adilsizlik ortaya çıkmış oluyor. Bu sebeple çalışanlar da motivasyon kaybı ve performans düşüşü meydana gelebiliyor. Şirketteki geleceği hakkında umudunu kaybeden çalışanlar ise şirketten ayrılabiliyor. İşler negatif duruma gelmeden önce adil olmayı bütünün bir ilkesi olarak almak gerekmektedir. İşletmenin ve ekonominin en asli kavramı adalettir ve kurumsal yönetim ilkelerinin de başında gelmektedir.
- Şeffaflık: Günümüzde dijital dönüşüm, şirketleri kasırga gibi sarmasıyla çok önemli bir hale geldi. “Teknoloji her 2 yılda bir kendini 2’ye katlar.” gibi bir yasa bulunmaktadır, artık bu yasada da değişiklikler meydana geldi. Artık teknoloji, belki 6-7 ay içerisinde kendini yenileyebilir. Bir araştırmaya göre son on yılda, dünya genelinde üretilen verinin toplam sayısı insanlık tarihinin 2010 yılına kadar ürettiği verinin toplamına eşittir. Yoğun bir verinin olduğu durumda şeffaf olunmazsa o veri, perde ve maskenin arkasında kaldığı zaman insanlarda endişe, korku, belirsizlik gibi kavramlar başlar. Bilgi sisi kaldırılmazsa, olumsuz düşünceleri yaşayan insanlar ve kurumlar şirkete karşı cephe almaya başlar ve ilişkilerini keser. Şeffaflık olmazsa olmazdır. Şirketin gizli bilgileri tabi ki olacaktır ama paylaşılması gereken bilgiyi saklama, manipüle etme, istenilen bilgiden başka bir bilgi ulaştırma ya da hiç bir bilgi ulaştırmama problemlerinin var olmaması gerekmektedir. Günümüzde Türkiye’de kredi almak isteyen bazı şirketler bilançolarını saklar. Daha kârlı ve başarılı gözüküp daha yüksek kredi olanağının açılabilmesi için yaparlar. İlk başta kârlı bir yol olarak gözükebilir fakat şeffaflık sağlanmadığında banka elbet bu gizliliği keşfeder. Güven şirketleri ayakta tutan direktir. Güven yıkıldığında herkes şirkete soru işaretleriyle bakar. Günümüze kadar birçok şirket şeffaflıktan uzakta olmanın negatif etkilerini yaşamıştır.
- Hesap Verilebilirlik: Hesap verilebilirlik, farklı insanlarda farklı çağrışımlar yapan, karmaşık ve kapsamı genişletilmeye müsait bir kavramdır. Günümüzde “hesap verilebilirlik”, “hesap verme yükümlülüğü” veya “hesap verme sorumluluğu” olarak da ifade edilmektedir. Ceo, yönetim kurulu veya icra kurulu da olsa tanımlı hiyerarşik yapı içerisinde bir üst kademeye hesap vermeye hazır olmalıdır. Şeffaflıkla paralel ilerler. Yapılan işin sorumluluğu alınabilinip, hesabı verilebilmelidir. Amaç, kriter, hedefler, harcamalar, yatırımlar, kararlar, sonuç, sebep ve çözüm hakkında detaylı bir şekilde hesap vermek gerekir. Kurumsal yönetimin uygulamaya geçirilmesi gereken yerlerde hesap verilebilirliğin dikkate alınması gerekir. Türkiye’de özellikle aile şirketlerinde kimsenin hesap verme niyeti yoktur. Şirkette çalışanlar, paydaş mantığından uzaklaşarak hesap vermek istemeyebilir. Hesap verilmediğinde ise şirketin temeline mecazi anlamında dinamit döşemiş olurlar. Belli özgürlükler elbette olmalıdır. Aile anayasası, şirket anayasası, kurumsal yönetim ilkelerini hayata geçirme projesi ve yetkilendirme matrisi tasarlanması ile hesap verilebilirlik mümkün olabilir. Hangi çalışanın hangi işi kendi kararıyla yapabildiğinin önceden belirlenmesi gerekmektedir. Hesap verilebilirliği doğru gerçekleştiren şirketler büyümeye hızla devam eder. Örneğin; Vehbi Koç bir bakkal dükkânı olarak işe başlamıştır. Eğer diğer kurumsal yönetim ilkeleriyle beraber hesap verilebilirlik ilkesi uygulamaya geçirilebilirse, şirketin bakkaldan holdinge dönüşme sürecindeki yola asfalt dökülmüş olur.
- Sorumluluk: Sorumluluk; bireyin görev olarak üzerine aldığı ya da verilen bir işi ne pahasına olursa olsun sonuna kadar yapmak, gerektiğinde de bu hareketlerinin neticelerine sahip çıkabilme duygusudur. Sorumluluk bilinciyle hareket etmek gereklidir. Herkesin önceden belirlenmiş iş akışları ve süreçlerle tanımlanmış, görev tanımlarıyla çerçevesi netleştirilmiş, hedefleri ve sorumlulukları belirlenmiş yapılar olması gerekmektedir. İşi yapanların da buna uyması gerekir. Türkiye’deki bazı şirketler, çalışanlara görev verip sorumluluk vermeyebilmektedir. Örneğin; bir X çalışanın görevi Y, lakin bu konuda yetkisi yok. Bir sorun meydana geldiğinde bu X çalışanına soruluyor. Yetki üst yönetimde ama sorumluluk X’te bulunuyor. Üst yönetim ile X aynı fikirde olmayabiliyor. Yetki ve sorumluluğun aynı kişide olmadığı durumlarda hatalar ve kopukluklar meydana gelebilir ve başarılı bir organizasyona sahip olunamaz. Başka bir örnekte ise sorumluluk çalışana hiç verilmiyor. Şirketin kurucusu baba ve kızları da işin başında duruyor. Baba, sorumluluğu devretmek istemeyebiliyor. Çocuklarının şirkette çalışmasını istiyor ve bu konu hakkında mutlu oluyor ama sorumluluk vermiyor. Hiçbir sorumluluk ya da yetki alanı tanımlamıyor. Çocuklar da işten soğuyor ve kopuyor. Osmanlı Devleti’nde hükümdarların şehzadeleri vardır ve şehzadeler belirli bir yaşa geldiğinde sarayda kalmaz. Belli sancaklara(önemli illere) gönderilirler. Sancakların yönetimi onlara devredilir ve böylece gelecekte padişahlığa doğru hazırlık yapmış olurlar. Sorumluluk devri gerçekleşebilir.